Almanya‘da yaşayan 1,2 milyon seçmen, Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın istediği anayasa değişikliği referandumu için T.C. Başkonsolosluklarında sandık başına gidiyor. Almanya‘da oy kullananlar tüm seçmenlerin sadece yüzde ikisini oluşturmalarına karşın – 16 Nisan‘da Türkiye‘de sandık başına çağrılan seçmen sayısı 55 milyon – yine de belirleyici bir rol oynayabilirler. İşte bu yüzden Türkiye‘den kabine üyeleri ve hükümet partisi AKP‘ye yakınlığı ile bilinen Avrupalı Türk Demokratlar Birliği (UETD) evet oyları
5; kazanmak için Almanya‘da da toplantılar düzenlediler. Buna karşılık muhalefeti oluşturan sosyal demokrat Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Kürtlerin haklarını savunan Halkların Demokratik Partisi (HDP) açtıkları enformasyon standlarında insanları referandumun sonuçları konusunda aydınlatarak hayır oyu verilmesini savundular.Türkiye‘de ise adil bir tartışma ortamının varlığından söz etmek zor. Erdoğan karşıtlarına ana akım medyada ve devlete ait televizyon kanallarında hemen hemen hiç yer verilmiyor. Olağanüstü hal yüzünden, çeşitli fikirlerin yan yana bulunma durumu ve nesnel tartışmaya zaten baştan engel teşkil eden bir otosansür ve korku havası hakim. Daha 21 Ocak‘ta, yani meclisteki oylamadan önce 339 (beşte üç çoğunluktan dokuz oy fazla) milletvekili ikinci oturumda Büyük Ferman‘ı kabul ettiği gün anayasada yapılacak yeni düzenlemeyle ilgili şeffaf tartışmanın önü kesilmişti. Bu çoğunluk modelinin mimarı tek başına AKP değil, aşırı milliyetçi muhalefet partisi MHP‘dir de. Parlamentoda yumruklar eşliğinde yürütülen oylamada muhalefet, bunun kesinkes diktatörlüğe giden bir yol olduğunu, halkın egmenliği ve kuvvetler ayrılığının tasfiyesi anlamına geldiğini anlatmaya çalışmış ama bir sonuca ulaşamamıştı. Yıldırım hükümeti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ise yönetim verimliliğinin artacağını, bunun da ülkeye denge ve ekonomik dinamizm sağlayacağını ve varolan anayasanın 18 maddesinin değiştirilmesinden geçtiğini savunmuşlardı.Kuvvetler ayrılığı kalkıyorÖngörülen değişikliklerden biri, seçilme yaşının 21‘den 18‘e indirilmesi. Milletvekili sayısı 550‘den 600‘e çıkarılırken, parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin beş yılda bir ve aynı gün yapılması planlanıyor. Ancak anayasa revizyonunun odak noktasını başkanlık sistemi oluşturuyor; bu sistemle bakanlar kurulu ve başbakan kaldırılıp, başbakanın yerini bir cumhurbaşkanı yardımcısı alıyor. Bunun sonucu da yürütme yetkisinin olduğu gibi cumhurbaşkanına geçmesi. Doğrudan halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı istediği zaman görevlerine son verebileceği bakanlarını da parlamentonun katılımı olmadan kendisi tayin edebilecek. Cumhurbaşkanının aynı zamanda hükümet memurlarını tayin ve terfi etme, görevlerine son verme yetkisi olacak. Yasama, burada da rol oynamayacak.Değişiklikle, parlamentodaki grupların hükümete karşı güven oylaması talebinin önü alınıyor ki, bu da bunların yetkilerinin ortadan kalktığını gösteren başka bir örnek. Cumhurbaşkanına, yardımcısına ve bakanlara karşı sadece görevini kötüye kullanma durumlarında meclis soruşturması açmak mümkün; ancak bunun için de üçte iki çoğunluk gerekiyor.Parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin aynı tarihte yapılmasının anlamı ise şu: ABD‘deki gibi dengeleyici etkiye sahip olabilecek ara seçimler öngörülmüyor. Bu eşlemenin arkasında yatan amaç, seçmenleri büyük oranda, kendisine zaten partinin başkanlığına da yapmasına izin verilen cumhurbaşkanının partisine yönlendirmek. Bu kadar yetkiyle donatılmış bir güç sahibinin parlamentodaki komisyonların oluşturulması ve bunların sunacakları yasa önerileri konusunda karar verebilmesi (yani kuvvetlerin birliği) tüm bunların doğal sonucu.Böyle her şeye kadir bir cumhurbaş-kanının bundan sonra görevleri açısından hukuki sorumluluk yüklenmesi ve görevi kötüye kullanma durumunda hesaba çekilebilmesi bir avantaj sayılabilir. Ancak yargıç ve savcılar yüksek kurumlarının bileşimi ve Anayasa Mahkemesi‘ne kimlerin atanacağı konusunda cumhur-başkanının söz hakkı genişletilir, yani yürütme yargının üzerine çıkarılırsa, bunun bir anlamı kalabilir mi?Böylesi bir yapıyla ülkenin sürekli olağanüstü halle karşı karşıya olacağı açık. Bu anlamda halkı değişiklik paketindeki maddeler konusunda etraflıca bilgilendirmek büyük önem taşıyor ama bundan kaçınılıyor tabii. Erdoğan ve Başbakan Yıldırım bunun yerine otoban, havaalanı ve köprü gibi gerçekleştirdikleri altyapı projelerini kahramanlık olarak anıyor. Buna rağmen coşku tam istenen boyutta değil – bu da, bunu kampanyasının başarısına bağlayan muhalif CHP‘yi cesaretlendiriyor. Anketlere bakılırsa, evet diyen bir çoğunluk görünmüyor ufukta. Hollanda ve Almanya‘yla olan diplomatik bazdaki çatışma Erdoğan‘ın işine geldiyse de, eski Başbakan Davutoğlu ya da eski Cumhurbaşkanı Gül gibi bazı AKP ağır toplarının çekinceli tutumu da küçümsenmeyecek bir karşı harekete işaret ediyor. Hükümet, ülkenin toprak bütünlüğünün ve içteki dengenin sağlanmasının bu anayasa referandumuna bağlı olduğu tezinde ne kadar diretirse diretsin, karşı hareket küçüleceğe benzemiyor. Asıl hükümetin söylemekten kaçındığı, Türkiye‘nin güvenliğe ve ekonomik dinamizme erişmesi için devlet otoritesini güçlendirmek yerine daha fazla demokrasiye, özellikle de reformlara gereksinim duyduğu. Bunun için de Kürtler de dahil olmak üzere tüm yurttaşların katılımı gerekiyor. Bu ülke yabancı yatırımcılar için ancak hukuk devleti olarak tekrar cazip hale gelecek.Halk oylamasının sonucu ne olursa olsun, ülkeyi çalkantılı günler bekliyor. Anayasa değişikliği kabul edilmezse muhalefet bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan‘a güvensizlik oyu sayarak hükümetin meşruiyetini sorgulayacak. Referandumda evet çıktığı durumda ise Erdoğan karşıtları şiddetli baskılarla karşı karşıya kalacak. Bunun bilincinde olan muhalefet, oylamaya itiraz olanağını gözden geçirerek kendisini şimdiden bu duruma hazırlamaya çalışıyor.Placeholder link-1